YAŞ ALMADA DEĞİŞEN DUYGULAR

Bireylerin yaş alması denildiğinde ilk akla gelen bedensel olarak yaşanan değişim sürecidir. Bu değişim süresinde kişilerin hayatının her döneminde olduğu gibi yaşamsal koşullara, strese uyum sağlaması gerekmektedir. Kişi kendini algılama biçimini ve duygularını, dış dünya ile uyumlu yürütebildiği takdirde, yaşamsal doyuma ulaşabilmektedir.

İlerleyen zamanla birlikte kişinin edindiği tecrübeye karşın, fiziksel olarak yavaşlama durumu kişiye beraberinde yetersizlik duygusunu getirebilir. Bu duygu yaşamın bir sonraki adımına, yani geleceğe dair isteksizliğe, umutsuzluğa neden olabilir. Geride bırakılan hayata, yapabildiklerine/ yapamadıklarına, yas tutmaya, geçmişte bırakılan anılara sığınmaya neden olabilir.

İleri yaşta olduğu gibi, her yaşta değişime ayak uydurmak bir kriz sürecini yönetmektir. Bu krize uyum sağlamak ve benlik algısını yönetmek, içsel çatışmalara yol açmaktadır. Fakat ileri yetişkinliğin tam bu süreçte ayrılan durumu, özellikle yavaşlayan fiziksel işlevsellikle kişinin bu süreci hayatının ‘’gerileme dönemi’’ olarak algılamasıdır.

Yapılan araştırmalar, zihinsel açıdan ileri yaşın bütünüyle bir “gerileme dönemi” olmadığını, tecrübe ve öğrenmeye dayalı “birikimli zekâ” nın yaş ilerledikçe arttığını göstermektedir. Yani kişi yitirdiğini düşlediği fiziksel ve duygusal yetilerini, yaşamın ve yaşının koşullarına uygun olarak geri kazanmalıdır. Yaşamdan doyum alması kendi yaşında, kendi değerliliğini hissetmesiyle mümkün olacaktır. “İş bitmiş” duygusundan sıyrılarak yaşının kendisine getirdiği duygusal üretkenliğe devam etmesi gerekmektedir.

İleri yaş yetişkinlerin kendileri için çizdikleri yaşam resmi ile yabancıların onlar için çizdikleri resim bazen benzememektedir. Yani kişinin yapmak istedikleri ve gerçekten yapabilecekleri ile diğerlerinin ondan yapmasını bekledikleri uyuşmamaktadır. Bu toplumsal tutum, ileri yetişkinin yapmak istediği ve zevk alabileceği birçok şeyden yaşına uygun olmayacağı kaygısı ile vazgeçmesine neden olmaktadır. Bu da aslında kişinin kendi hayatını bilinçdışı kısıtlamasına yol açmaktadır.

Kişi, yaşı kaç olursa olsun kendi yaşam sınırını genişletmeli ve içersinde kendini değerli hissettiği aktivitelere her zaman yer vermelidir. Neyin hangi yaşa uygun olup olmadığını sorgulamadan önce, yapmak istediğinin kendi koşul ve imkânlarına uygunluğunu zihninde sorgulamalıdır.

Bilgi ve tecrübesiyle kişinin kendini keşfettiği ve koşullarına uyum sağladığı ileri yetişkinlik döneminde, birey ancak yeni ilişkiler kurarak sosyalleştiği, öğrenmeye devam ettiği, fiziksel aktivelerde dahi, kendi sınırını zorlayarak potansiyelinin farkına vardığı noktada yaşamsal doyumunu devam ettirebilmektedir.

Uzm. Psikolog Tuğba KELOĞLU